Dolar 32,3687
Euro 34,7521
Altın 2.394,17
BİST 10.208,65
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mersin 24°C
Az Bulutlu
Mersin
24°C
Az Bulutlu
Cum 23°C
Cts 20°C
Paz 21°C
Pts 22°C

Ölüm ve Kabir Hayatı

Ölüm ve Kabir Hayatı
28 Mart 2023 23:35
44.471

Ölüm ve Kabir Hayatı

İslam dinimize göre, ölüm insanın dünyadaki hayatının sonlanması ve ahirete göç etmesidir. Burada ölen ruh değildir bedendir. Ölüm, Allah’ın belirlediği bir zaman ve şekilde, tek bir saniye bile şaşmadan gerçekleşir ve insanın ömrü tamamlandığında gerçekleşir. Bu bir mukadderattır. Her canlı ölümü mutlaka tadar. Buradaki tadar/tadacak kelimesine dikkat etmek gerekiyor. Tatmak yok olmak değil, bir şeyi deneyimlemektir. Yani ruh kalıcı olarak sonsuza kadar varlığını sürdürür, ancak kader planında dünyaya gelmek belli bir süre yaşamak ve sonra da ölümü tatmak vardır. Ölümün nasıl gerçekleştiği konusunda İslam, insanın ölümünden sorumlu olan meleklerden bahseder. Ölüm meleği olan Azrail, insanların canını almak için Allah’ın emriyle görevlendirilmiştir. Azrail’in gelmesiyle birlikte insanın ruhu bedeninden ayrılır ve ölüm gerçekleşir. İslam’a göre ölüm, bir kaderdir ve insanlar ölümlerini Allah’ın belirlediği zamanda yaşarlar. Bu nedenle, insanların ölüm tarihleri ve nasıl ölecekleri, insanlar tarafından önceden bilinemez. Ancak, dinimiz insanların ölümünün ardından yaşayacakları hayat hakkında da detaylı bilgiler verir.

Canlar Nasıl Alınır?

Dinimize göre, can almak yalnızca Allah’a özgü bir eylemdir ve sadece Allah’ın belirlediği zaman ve şekilde gerçekleşir. İnsanların canlarını alma yetkisi, melekler aracılığıyla Allah’a aittir. Ölüm anı, insanın ruhunun bedeninden ayrılmasıyla gerçekleşir. İslami inanca göre, Azrail meleği Allah’ın emriyle insanların canını almaya gönderilir. Azrail meleği, ölüm anında insanın başucunda belirir ve ruhunu bedeninden ayırır. İşte bu ayrılık anı, ölüm anıdır.

Ölüm anı, kişinin hayatındaki son nefes alışıdır ve her zaman insanlar bu anın ne zaman gerçekleşeceğini önceden bilemezler. Ancak, dinimize göre, insanların ölüm anında Rabbimiz Allah’a yönelerek, son nefeslerini O’nun adını anarak ve istiğfar ederek geçirmeleri önerilir. Ayrıca, ölüm anında yapılan iyi işler ve Allah’a yakın olma çabaları, kişinin son anında kendisine yardımcı olabilir ve Allah’ın rahmetine ulaşmasına vesile olabilir. Dinimize göre ölüm sadece bu dünya hayatının sonu değil, aynı zamanda ahiret hayatının başlangıcıdır. İnsanların ölüm sonrası hayatı, hayatları boyunca yaptıkları iyi ve kötü işlere göre belirlenir ve bu hayat sonsuzdur. Bu nedenle, dinimiz insanların hayatlarını iyi bir şekilde yaşamalarını ve ölüm anına kadar Allah’a yakın olmalarını önerir.

Kabir Sualleri

Dinimize göre, insanların ölümünden sonra diriliş ve hesap verme dönemi başlar. Bu dönemde, her insanın yaptıklarından sorumlu olacağı, yaşamlarındaki her eylemin ve sözün hesabının verileceği inancı vardır. İşte bu hesap verme sürecinde insanlar, sorgu melekleri tarafından sorgulanır. Azrail canı alır; sorgu melekleri de ruhu bu yorucu hayattan sonra sorguya alırlar. Sorgu melekleri, insanların yaşamlarında yaptıkları her türlü eylemin kaydını tutan meleklerdir. İslami inanca göre, insanların ölümünden sonra, sorgu melekleri Münker ve Nekir melekleri olarak adlandırılır ve kabirde insanların karşılaşacağı ilk meleklerdir. Bu melekler, insanların dünyadaki yaşamlarındaki davranışları ve inançları hakkında sorular sorarak hesap verme sürecinin başlangıcını yaparlar.

Münker Ve Nekir Melekleri Ne Soruyor?

Kimdir senin Rabb’in? Allahü teâlâ.
Ne dersin o zat hakkında?

“O, Allah’ın kulu ve Rasûlü’dür. Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka hakkıyla ibadete layık hiçbir ilâh yoktur, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- de O’nun kulu ve elçisidir.

Hangi dine tabisin? İslâm dini.
Hangi peygambere iman ettin?

Muhammed aleyhisselamın.

Hangi kitaba inandın? Kur’an-ı kerim.
Kıblen neresidir? Kâbe-i muazzama.
Kimin milletindensin?

İbrahim aleyhisselamın.

Kimin zürriyetindensin?

Âdem aleyhisselamın.

Bu sorular, insanların dünyadaki inanç ve davranışlarının doğruluğu ve uygunluğu hakkında bilgi edinmelerini sağlar. Münker ve Nekir melekleri, insanların dünya hayatında yaptıkları iyilikleri ve kötülükleri ayrıntılı bir şekilde sorarak, insanların hesap verme sürecine hazırlanmalarını sağlarlar. İnsan bilinci; sınırsız bir alandır. Bu alanda yapılan tüm eylemler kayıt altındadır. Her bir olay; saniyesi saniyesine kayıt edilir. İnsanın her an karar verici iradesi; verdiği kararlardan sorumludur.

Şeyh Abdurrahman Bin Bahr Bin Abdurrahman ( r.a) şöyle buyuruyor:

“Kul, yanlışa düşmemek için daima vicdan muhasebesini yapmakla mükelleftir. Bir an bile vicdanından gaflete düşerse; yanlış kararlar verebilir”

Dinimize göre, insanların bu sorulara dürüst ve doğru bir şekilde cevap vermeleri, hesap verme sürecinde önemlidir. Ancak bu cevaplar, sorgudaki ruhun keyfiyetine bağlı değildir. Amellere göre doğru cevap verebilecektir. İyi bir yaşam sürdüren ve Allah’a yakın olan insanlar, bu sorgu sürecinden kolayca geçebilirler ve Allah’ın sonsuz rahmetine kavuşabilirler. Ancak, kötü bir yaşam sürdüren ve hesapsızca günah işleyen insanlar, bu hesap verme sürecinde zorluklarla karşılaşabilirler ve cezalandırılabilirler. Bu nedenle, İslam öğretileri insanları, iyi bir yaşam sürmeye, Allah’a yakın olmaya ve doğru davranışlar sergilemeye teşvik eder.

İnsanlar; “bu soruları ezberlerim, ölüm anında da cevaplar geçerim” diye yanlış bir düşünceye kapılabilirler. Oysa cevaplar; amellerin durumuna göre şekillenecektir.

Ölüm Alameti

Ölüm alametleri artık tıp biliminin öncülüğünde, ölümün gerçekleştiğine karar verilebildiği için, pek de önemli bilgiler değildir. Yani kişi tıbbi olarak ölmeden gömülemez. Yüz yıllar önce;

  • Nefesi duran
  • Cesedi kokan
  • Bedeni soğuyan
  • Hiçbir hareket belirtisi vermeyen

İnsanların öldüğüne kanaat getirilir ve usulen yıkanıp cenaze namazı kılındıktan sonra gömülürdü.  Ölmüş kişinin gözleri açıksa onları kapatmak, ağzı açık kalmışsa çenesini kapatmak, bir bez ile çenesini başın etrafında dolaştırarak kapamak sünnet sayılır. Sonra da şu duanın okunması sünnettir:

“Bismillahi ve alâ milleti Resulullah. Allahümme yessir aleyhi emrehü ve sehhel aleyhi mâ ba’dehü ve üs’ıd’hü bilikâike, Vec’al mâ harece’yhi hayran mimmâ harece anh”

 

Ya rab; bu ruhun işini kolay et. Sonunu güzel eyle. Onu bu yolda mutlu kıl. Varacağı yeri hayırlı kıl “ şeklinde dua edilir.

Ölüm anı yaklaşmış bulunan mümine sürekli olarak [La ilahe illallah, muhammeden Resulallah] kelimesini telkin etmekte yarar var. Bu telkin onun da şahadet getirmesini sağlayabilir. Bilinci tamamen kapandıktan sonra telkinleri de duymayacaktır.

Peygamberimiz ( sav) :Ölümün şiddetinin 300 kılıçtan daha şedid olduğunu beyan ediyor.

İmam Gazali’nin Ölüm Anındaki Görüşleri

İmam-ı Gazali, İslam felsefesi ve tasavvufu alanında önemli bir düşünürdür. İslam’a göre, insanlar ölümünden sonra hesap verme dönemine girerler ve bu dönemde ruhlarının bedenlerinden ayrıldığına inanılır. İmam-ı Gazali, ölen kişinin ruhunun yıkanmasına ilişkin birçok görüş belirtmiştir, şöyle ki: İmam-ı Gazali’ye göre, ölen kişinin ruhu yıkanırken bazı kişilerin bu durumu görebileceği söylenir. Ancak, bu kişilerin görüşlerinin doğruluğu ve ne kadarının gerçek olduğu konusunda kesin bir bilgi yoktur. İmam-ı Gazali, ölen kişinin ruhunun yıkanması hakkında detaylı bir açıklama yapmamıştır, ancak İslam inancına göre, ölen kişinin bedeninin yıkanması ve kefenlenmesi gerektiği bilinmektedir. Ölen kişi; yıkanışını ve defnini seyredebilir.

DİPNOT:

{Bu bilgi sadece dinimizde değil; birçok dinde de aynen geçmektedir. Genel olarak M.Ö 4.000 yılına kadar uzanan Hint öğretilerinde de ölen kişinin, defin edilene kadar, cesedinin başında durduğu anlatılır. Dünyadan gitmek istemezse; zorlanmaz ve ruh; dünyada ailesinin etrafında dolanmaya devam eder. Ancak onu dinleyen gören olmaz. Bu da ruhu çok üzer. Dünya boyutu ile işinin bittiğini anlaması zaman alabilirBuna ek olarak spiritüel öğretinin kökeninde de aynı bilgileri bulabilirsiniz. Ancak bu öğretilerde, ruhun bedenden alınması faslı; çok korkunç bir manzara olarak anlatılmıyor. Kişinin kötü bir geçmişi varsa da görevli varlıklar, canı almaya geldiğinde, onu ürkütmek istemezler. Onu yükseltip varacağı yere kadar taşırlar. Öğretiye göre; alınan ruh eğer dünyada kötü bir ruh ise, rehabilite edileceği yerlere çekilir. Burada dikkat çekilen nokta; o kişinin kendi vicdan muhasebesi ile baş başa bırakılacağı konusudur ki; kötülük yapan ruhların bu muhasebesi son derece acı verici olacaktır. Bu öğretilerin ortak paydasından anlaşılacağı kadarı ile; dünyadaki en ağır imtihanımız vicdanımızla ters düşen eylemlerimizdir. Sadece vicdan azabı mı o halde işimiz kolay diye düşünmek, olayı idrak etmemektir. Muhasebelerin en ağırı vicdan muhasebesidir. Bir yetime bir yoksula alaycı bir söz bile dünya hesabı ile binlerce yıl hesabı yapılabilecek bir olaydır. Kaldı ki birinin hakkını yemek, malını çalmak gasp etmek en ağır günahlar arasında yer alıyor.}

Ölmüş Kimsenin Bedeninin Yıkanması

İslam dinimize göre, ölen kişinin bedeni yıkanırken, ölünün en yakınlarından biri veya birkaçı da yardımcı olabilir. Bu işlem, ölünün vasiyeti doğrultusunda yapılabilir veya ailenin geleneklerine uygun olarak gerçekleştirilebilir. Yıkama işlemi sırasında, ölüye dua edilir ve ölen kişinin günahlarından arındırılması amaçlanır.

Dünya Hayatının Geçiciliği ve Uykudaki İnsan

Dünya hayatının geçici olduğunu tam olarak idrak edebilenler, dünya hayatı için ruhlarını asla yormaz ve kirletmezler değerli okurlar. Fakat bu bilgeliğe ulaşmak, herkese nasip edilmiyor. Ancak insan sürekli olarak derin bir uykuya dalıyor. Bir çocuk gibi, oyuncakları ile oyalanmayı seviyor. İnsan; evrenin en şımarık evladıdır. Arzularının peşinden koşmayı sever. Başkalarını düşünmeden kendi nefsinin isteklerini yerine getirmeyi uygun görür. Ancak bu da büyük hüsranlara yol açar. Herkes önünde sonunda ölecektir. Dünya hayatının bir kalıcılığı yoktur. Fakat ruhumuz sonsuz yaşama odaklıdır. Bedenimiz ölümlü iken, ruhumuzun sonsuzluğa ait olması; insana acı vermektedir. Bu ikilem, dünyaya deneyim kazanmaya gelen her insanın paradoksudur. Herkes iyinin ve kötünün ne olduğunu, siyah ve beyazı ayıracak kadar net şekilde biliyor. Ancak kötülüğü seçmek de insan iradesinin bir seçeneğidir. Karanlığı seçen ruhlar; acı çekmeye de katlanacaktır. Son tahlilde yola gelmeyen ruhlar; ait oldukları karanlığa çekilecekler. Bu nedenle biz insanlar; bu dünyada birer misafir olduğumuz asla unutmadan, eylemlerimizi dikkatli bir şekilde gerçekleştirmeliyiz. Her zaman iyi olmak ve iyi ile karşılaşmak mümkün olmayabiliyor. Bu da imtihanın bir parçasıdır. Başa gelen her kötü olay; ruhumuza zarar vermeden geçiştirilmelidir. Bu da ruhsal olgunlukla ve nefsin terbiyesi ile mümkün oluyor.  İnsanın en büyük korkusu; ölümdür. Tüm korkuların en temelinde de bu korku yatmaktadır. Ölümle ilgili yapılan tüm felsefeler sadece boş sözcüklerden ibaret kalır. Tam ölüm anında; insan en çaresiz durumdadır ve bu köprüden herkes geçmek zorundadır. Bu mukadderatta herhangi bir kayırma, ayırma torpil olmaz. Para mevki acıyı hafifletmez. Her kulun dikkatli olması ve aklını başına alarak; Allah (c.c) ne buyurdu ise yapmakla kendini kurtarmayı umabilir. Google

𝐓𝐄𝐊𝐀𝐒𝐔𝐑 ®
YORUMLAR

  1. Yusuf İslam teke dedi ki:

    Rabbim bizi bütün felaketler ve musibetlerden korusun inşallah

  2. Nihat Hatipoğlu dedi ki:

    Allah geçmişlerimize rahmet eylesin