Dolar 32,3605
Euro 34,6403
Altın 2.380,33
BİST 10.181,23
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Mersin 24°C
Hafif Yağmurlu
Mersin
24°C
Hafif Yağmurlu
Cum 22°C
Cts 20°C
Paz 21°C
Pts 23°C

Tasavvuf Nedir?

Tasavvuf Nedir?
21 Mart 2023 14:11
93.511

Tasavvuf Nedir?

Tasavvuf nedir, tasavvuf neden gizemlidir, tarihteki mutasavvıflar neden sıradan halk ile açık bir bilgi aktarımı konusunda başarılı olamadılar gibi akla gelebilecek birçok önemli sorunun cevaplarını bu makalemizde bulacaksınız ancak evvelinde tasavvuf kavramının tanımı yaparak bu konu hakkında temel bir bilgiyi hatırlatalım.

Tasavvuf Tanımı

Tasavvuf, İslam ahlakı ile ahlaklanmak, islam ahlakına bürünmek, islam boyası ile boyanmak için gereken bilgileri öğreten bir ilimdir [1]. Tasavvuf, İslam’ın batıni yüzünü ya da iç veya mistik yüzünü temsil eder [2]. Batı’da tasavvuf “kâinatın sırlarını,ve bu gizlerin üzerinde tasarruf etme yollarını öğreten akım anlamında yahut bir dinin mistik yönünü ifade etmek için kullanılır [3]. Tasavvuf Rabbimize açılan kapıyı aralayabilme çalışması veya kendini Allah’ın yoluna adama sanatıdır [4].

Arif ve Alimin Farkı

Tasavvufu daha derinlemesine anlamak için arif ile alimin farklarını da bilmek gerekiyor. Alim zahiri-görünen ilimle ve alemle ( dünya)  haşır neşir olurken, arif batıni gizli ilimlerle meşgul olur. Buna tasavvuf tarihimizde Şems ve Mevlana örnek verilebilir. Şems arif idi Mevlana ise alim. Şems ona batıni sahaları gösteriyordu, Mevlana ise zahiri ilimlerde ( fıkıh, kuran, şeriat, hoca yetiştirme vs) gelişmişti. Arifin zahiri -görünen ilimlerde gelişmesi gerekmez. Arif şekilci değildir, arif dünyanın düzenine ayak uydurmaz.  Bu ilimler ve meşgaleler tabiri caiz ise şekilcilikten ibarettir. Açıktır ve görünürdür. Batıni ise ( batın Arapça dilinde karın demektir) görülmeyen, iç alemin alanıdır.

Demek ki tasavvuf iç aleme yönelmiş bir kavramdır. Bu aleme dalış için; temiz bir kalp ve teslimiyet öncelikli şarttır. Sonra da yıllarca sürecek bir nefs terbiyesi esastır. Kalp Allah ( c.c) zikri ile dolup taşar, sufi ( tasavvuf ehli) kalbinin nur kaynağını zikirden alır. Sufi erkek veya kadın ( örneğin Rabia ) olabilir. Bir sufi yetiştiği dergahta yeterince zikirle nurlanırsa ışığını belli eder. Onu eğiten Mürşid ( yol gösteren) ise bunun farkına varır ve ona el-verir. Artık yeterince nefsini terbiye eden bir sufi, mürşit olmaya hak kazanana kadar on yıllarca dersler alır, zikirler çeker ve hatta yıllar sürecek çileler çekebilir.

Tasavvuf bir idea veya görüş ya da felsefi bir fikir değil, bizzat deneyimlenecek ve içine girilecek bir dünyadır. Söz ile aktarılamaz, bir insanın daha önce hiç şeker yemediği halde şekeri ilk kez tatmasının ona verdiği duygu-tat- lezzet ne ise, tasavvuf da aynı buna benzer bir deneyim sunar. Şekeri ilk kez tatmış bir insan bu tadı ve hissi sözcükler ile aktarabilir mi? Ne söylerse söylesin eksik kalacaktır. Bu yüzden bu tadı almak isteyen herkesin, laf kalabalığını bırakarak mutlaka şekeri tatması gerekir. Tasavvufta söz yoktur sessizlik vardır. Tasavvufun biraz daha geniş penceresi sufizm olarak tanımlanabilir.

Sufizm Gizemin Yoludur

Sufizm orta doğuda tasavvufa dönüşür. Ancak Hindistan’da sufizm olarak adlandırılır. Sufizm insanı, çok korktuğu bilinmez ve gizemli yola iter. Tasavvufta da tanım ve kelimeler yoktur, deneyim vardır. Ermiş bir sufi deneyim ve zikirle alınan lezzetin açıklamasını yapma gereği duymaz. Elde edilen deneyimler; sözle değil, sessizlik ve huşu köprüsü ile aktarılabilir. Tasavvufun sembolü kalptir. Beşer bilimlerin ve ilimlerin sembolü zihindir. Bu yüzden tasavvuf; zihnin ürünü olan felsefe ve diğer bilimlerden ayrı tutulur. İçsel bir olgunlaşma, o yolda ilerleyen sufiye manevi dereceler ve lezzetler sunar ama sufi bunları başkalarına aktaramaz. Kalp zihinle dünya sahnesinde sürekli çatışır. Ancak kalp; beyazı iyiyi güzeli temsil ederken zihin ise dünyayı, çıkarları, hesapları ve bencilliği temsil eder. Yürek; batıni aleme açılan köprüdür. Zihin ise bu köprüyü kesmeye çalışır. Sufizmde Allah aşkının verdiği bir sarhoşluk vardır. Bu sarhoşluk dışarıdan alınan dünyevi bir madde ile gerçekleşen bir sarhoşluk değildir. Zahiri bilimler insanı bakmaya odaklar; batıni ilimler ise direkt olarak görmeye – her şeyi olduğu haliyle görmeye odaklar.

Tasavvuf, sufiyi olgunlaştırır ve bu olgunluk nefsi öldürmeden asla kazanılamaz. Nefsi öldürmek için, yıllarca çile çekmek gerekebilir. Bazı insanlar doğuştan tasavvufa meyilli doğarlar. Örneğin Şems-i Tebrizi , Muhyiddin-i Arabi, Cüneyt Bağdadi, Abdulkadir Geylani gibi yüce insanların yolu; uzun ve çileli bir yoldu ve bunu yürümeyi seve seve kabul ettiler. Mutlak huzura doğru yol aldılar. Tasavvufta ilerlemek isteyen herkesin geliştirilmesi terbiye edilmesi eğitilmesi gerekir. Eğer bu kimseler dünyaya meylederse; o cevherleri de kaybolur.

Zihin ile Kalbin Çatışması

Zihnin ürünü olan tüm felsefi yaklaşımlar; dünya adı verilen oyun alanında bozguncu, sorgulayıcı ve yargılayıcıdır. Mutluluğu asla getirmezler. Mesela Soren Kierkegaard, F. Nietzche, İ. Kant, B. Pascal gibi dünyada kabul görmüş tüm filozoflar, varoluşçu filozoflardı ve tüm öğretileri insanı hiçliğe çaresizliğe yokluğa itiyordu. Bu filozofları takip edip de varlığından lezzet alan tek bir insan evladı bulmak imkansızdır. Hayat, onların yaptığı gibi, verimsiz bir sorgulanma ile harcanmayacak kadar kısadır ve dahası insanın görevi; bu sistemi eleştirmek değil onunla uyum içinde ve uyanık kalmaktır. Hiçbir zihin; evrendeki görünen ve gizli alemlerin sırlarına erişemez. Bu yüzden sınırları olan zihnin ışığında ilerleyenler; er- geç karanlığa mahkum kalır. Oysa tasavvufun takip ettiği kalbin sınırsız ışığı ile hareket edenlerin yolu daima aydınlık olmaktadır.

Tasavvuf Hayata ve Varoluşa Direnmez

Oysa tasavvuf; varoluş ile dostça bir ilişki içindedir. Sevgi merhamet dostane yaklaşım gibi erdemler tasavvufa aittir. Felsefe zihni dinlemeyi öğütler, tasavvuf ise kalbini dinlemeyi öğütler. Aradaki fark neredeyse bir mıknatısın + ve – kutbu kadar keskin ve zıttır.

Tasavvufta güven esastır. Felsefede ise “şüphe” esastır. Tasavvufta varoluşun bir sistematik düzen içinde bilgece işlediğine tam bir güven söz konusudur. Tabiri caiz ise felsefe “su” hakkında konuşur yargılarda bulunur; tasavvuf ise gürültü yapmadan sadece suyu içer. Bu deneyimi kazanır.

Sıradan bir mü’min tüm kalbi ile inanır; olgunlaşmış bir mutasavvıf ise inanmanın da ötesine geçmiştir ve bilme mertebesine yükselmiştir. Kur’an-ı Kerim’in mutasavvıflara göre müteşabih ayeti olan ” hiç bilenle bilmeyen bir olur mu? ” ayeti kerimesinde anlatıldığı gibi; bilmenin verdiği olgunluk güç feraset, bilmemenin verdiği cehalet ile karşılaştırılamaz. Bilen’in mutluluğu kesintisizdir mutlaktır, bilmeyenin (cahilin) mutluluğu ise kesintilidir kısa ömürlüdür ve sahtedir.

ETİKETLER:
𝐓𝐄𝐊𝐀𝐒𝐔𝐑 ®
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.